top of page
Ara
Psk. İrem Asya Şallı ve Psk. Taki Birkan Çavuş

Kuş Uçuşu Dizisinin Psikolojik İncelemesi

Kuş Uçuşu adlı dizi beklentimin çok üzerinden olan ve çok başarılı bulduğum bir diziydi. Tek başıma ilk heyecanımla izledikten sonra diziyi yeniden izleyince hakkında bir şeyler yazmak istediğimden de artık emin olmuştum. Psikolog kimliğimin bana verdiği psikolojik incelemeye geçmeden önce gelin birlikte dizinin künyesini inceleyelim.


Kuş Uçuşu dizisi yönetmenliğinde Deniz Yorulmazer’in senaryosunda ise Meriç Acemi’nin imzası yer almaktadır. Başrollerinde bizleri Birce Akalay, Miray Daner ve İbrahim Çelikkol’un beklediği bu dizi, en temelden bakıldığında farklı kuşakların farklı bakış açılarını, farklı yaklaşımlarını ve hedeflerine giden yolda neler yaptıklarını ve nasıl davrandıklarını ortaya koymaktadır. Dizide kullanılmış olan kuş uçuşu betimlemesi, kelime anlamında olduğu gibi hedefe en kolay ve kısa yoldan gitme eğilimini ifade etmekle birlikte dizide kullanılan betimlemeler bununla sınırlı değildir. Dizide kuş uçuşuna ek olarak bolca avcı kuş ve avcı aslan betimlemeleri kullanılmaktadır. Bu betimlemeler avcılar arasındaki güç dengesini ve hedefe giden yoldaki ahlaki ve etik ikilemleri ifade etmektedir. Aslan betimlemesi aynı zamanda liderlik ve otorite gibi özellikleri de içermektedir. Kuşak çatışmalarını çokça gözlemlediğimiz bu dizide hedefe giden yolda her şeyin mubah olup olmadığı sorusu bizleri beklemektedir. Önemli olan bir şeyin parçası olmak ve bir yere gelmek midir yoksa isteklerimize ulaşmak ve kim olduğumuzu belirlerken neyi nasıl yaptığımız mıdır?

‘’Kuş olmak zor görünür. Beğenilmek ya da rezil olmak yoktur kuşlar için, görülmek vardır. Daha çok, daha çok görülmek. Sosyal medyada görülmek, var olmak mıdır? Peki ya aslan olmak? Aslanlar öldürürler, sonra da kendilerini kötü hissetmemek için ölenin yasını tutarlar. Siz kimsiniz? Hırslarınızın kurbanı, hedefe aslanı koymuş bir kuş mu? Yoksa ne pahasına olursa olsun yerini korumaya çalışan bir aslan mı?’’


Gelin şimdi de biraz karakterleri inceleyelim:

Miray Daner’in hayat verdiği Aslı karakteri hedefe giden yolda her şeyin mubah olduğunu düşünerek hareket ettiğini söyleyebileceğimiz bir karakter. Rakiplerini ezerek, rakip gördüğü kişilerin hayatlarını manipüle ederek, yalanlar söyleyerek hedefe ulaşılabileceğini düşünen ve ‘biri olma’ motivasyonu ile yola çıkmış. Aslı, bu şekilde hedefine ulaşıyor mu ulaşmıyor mu dizinin finalinde bulacağımız cevap fakat elimizdeki soru işaretimiz şu; Aslı bu şekilde hedefine ulaşsa da bu ‘başarı’ onu tatmin edebilecek midir? Ulaştığı hedefin gerekliliklerini ve sorumluluklarını yerine getirebilecek midir?

Birce Akalay’ın hayat verdiği Lale karakteri ise Aslı’nın hedeflediği ‘biri’ olmuş olan kişidir. O çok aşina olduğumuz tabiriyle tırnaklarıyla kazıyarak mesleğinde iyi yerlere gelmiş, ‘arkadaşlarıyla’ ve ailesiyle maddi durumlarının da iyi olmasının sonucunda ‘huzurla’ yaşamaktadır. Lale’nin Aslı’ya huzurun ve mutluluğun kişinin kendisinde olduğu, sıfatlarıyla ilgisi olmadığını söylemesi de kendisinin düşünce tarzını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.

‘’Olmuş olmak değil, olma yolculuğu aslında bütün mesele. İnsan pırıltısına değil işine, mesleğine âşık olmalı diye düşünüyorum.’’


Tabii ki dizide bizlere eşlik eden karakter Lale ve Aslı’dan ibaret değil. Kenan, Müge, Selim, Gül, Özge, Yusuf, Güliz ve daha bir sürü karakter var dizide bizlere bambaşka onlarca hikâye anlatan. Hepsini ayrı ayrı ele almaya çalışırsak yazının sonunu getirmeyeceğimiz endişesinden dolayı bu yazımızda Psikolog Taki Birkan Çavuş ile dizinin senaryosu hakkında konuşmaktan ziyade asıl hedefimiz psikoloji çerçevesinden Aslı karakterine yönelik bir inceleme gerçekleştirmek. Dijitalleşmeye, sosyal medyaya ve pek tabii medya sektörüne dair de uzun uzun incelenebilecek olan bu dizide bizler kendi mesleğimiz kapsamında dizinin psikoloji kısmını ele alıyor olacağız.


Aslı’nın dizi boyunca yaptığı her şey ne kadar uç noktalarda ve ne kadar çarpıcı değil mi? Peki, sizce Aslı’yı bir psikopatolojik tanı ile eşleştirecek olsaydık sizce bu hangisi olurdu? Cevap tabii ki Borderline (Sınırda) Kişilik Bozukluğu. Borderline Kişilik Bozukluğundan kısaca bahsetmeden önce bunun bir tanı rehberi değil yalnızca dizi incelemesi olduğunu da hatırlatmak isteriz. Bir dizi üzerinden çıkarım yaparak %100 bir tanı belirlemek mümkün olmamakla birlikte bizlerin bu yazıda gerçekleştirdiği eşleştirme yalnızca ipuçlarının bizi nereye götürdüğüne kapıdan kısaca bakmak oldu. Öyleyse gelin incelemeye başlayalım;

‘Sınırda’ terimi ilk olarak psikanalitik literatürde karşımıza çıkmaktadır. Aslı’yı da karakteristik bir tutum haline getirdiği davranışları ve bulunduğu pozisyona olan obsesif tutumu nedeniyle psikanalitik olarak incelemek gerekse de maalesef dizide böyle bir inceleme için yeterli bilgi mevcut değil. Aslı’nın aile geçmişine dair elimizde olan tek ipucu annesiyle televizyonda Lale’nin programını izlediği sahne. Son bölümlerde karşımıza çıkacak olan karanlıkta kalmış oyuncak ayıyı da ayrı bir ifade olarak ele alırsak aile geçmişine dair bir parça olarak o sahneyi de ele almak mümkün olabilir.

Borderline Kişilik Bozukluğu, kişiler arası ilişkilerde, duygulanımda ve benlik algısında tutarsızlığın ve dürtüselliğin belirgin olduğu bir kişilik bozukluğudur. Erkeklere oranla kadınlarda 3 kat daha fazla görülmekte olan BKB’nin toplumda yaygınlık oranı %2’dir. Bu bozukluğun en ayırt edici özellikleri kişilerin saldırgan, değişken, tutarsız, çökkün ve şiddete eğilimli olmalarıdır. Yapılan araştırmalar bu kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerin yoğun öfke yaşayabildiklerini göstermektedir. Aslı’nın ne kadar yoğun öfkeye sahip olduğunu düşünürsek elde bir ipucumuz var diyebilir miyiz?


BKB olan kişilerde bir durumdan ya da tutumdan diğerine hızlıca geçiş olabilmekle birlikte çoğu kişide baskın bir görünüm ve eşlik eden dönemsel değişimler de olabilir. Aslı’nın Lale’ye olan hayranlığı ve hayran bakışlarıyla gösterdiği sevgisinin yanında yine Lale’ye karşı nefretini ve öfkesini de bu değişkenlik ile eşleştirmek mümkündür. BKB’de sık sık kişilerin birilerinin kendilerini dışlayacağı gibi yoğun olumsuz düşünceler de davranışlarının değişmesine sebep olmaktadır. Tüm elde ettiklerini kaybedeceğini düşündüğü noktada adımlarını düşünmeden atan ve davranışlarını değiştiren Aslı’yı da bu noktada ele alabiliriz. Aslı’nın işten kovulduğunu öğrenmesinin ardından Lale’nin evine gitmesini ve ona saldırmasını da içeren tüm davranışlarını BKB’de yer alan yoğun bırakılma korkuları ve uygunsuz öfke tepkileri ile eşleştirilebiliriz. BKB olan kişilerin, kişiler arası ilişkileri de tutarsız ve gergindir. Bu kişiler aniden karşılarındaki insanla çok vakit geçirmek isteyip yine aynı kişinin kendileri için önemli olmadığı düşüncesine ani geçişler yapabilirler. Yanlarındaki kişiler onların ihtiyaçlarını ne kadar karşılarsa onlarla o kadar iyi bir ilişkileri olabilir. Aslı’nın Yusuf ile olan ilişkisindeki durumları, kırılmaları ve duyguları da tam bu noktada göz önüne getirebiliriz.



Aslı karakterinin kırılma noktası ya da motivasyonu olarak ele alabileceğimiz sahnelerden ilki Aslı ve Lale’nin ilk defa lavaboda karşılaştıkları sahne. Aslı’nın orada yaşadığı şaşkınlığı öfkesi adına bir motivasyon olarak eşleştirmek mümkün. Bundan da öncesinde Aslı’nın annesine Lale’nin kalem eteğinden istediğini söylediğinde annesinin ona ‘senin yaşındaki kızlar’ genellemesiyle giyemeyeceğini ve yapamayacağını söylemesi de Aslı’nın önünde engel olduğunu düşünmesine ve ardından bir öfke geliştirmesine sebep olmuş olabilir. Geçmiş olaylardan bahsettiğimiz bu detaylara ek olarak Aslı’nın öfkesini pekiştiren diğer olayları diziyi izlerken görmek ve eşleştirmek mümkün.


Psikopatoloji perspektifinden ele aldığımızda bu gibi yorum ve eşleştirmeleri yapabileceğimiz bu diziyi kuşaklararası çatışmalar açısından sosyal psikoloji perspektifinden de ele almak mümkündür. Eğer isterseniz gelecek yazımızda bu çerçeveden de birlikte inceleyebiliriz. Bonus bir öneri ve inceleme olarak ele alacağımız dizi olarak Mezarlık dizisinin haberini de şimdiden sizlerle paylaşmak istiyorum. Beni çok heyecanlandıran bu incelemeden önce dilerseniz bu yazımızı bonus bir eşleştirme ile tamamlayalım:


Sanatsal anlamda bence çok çarpıcı ve etkileyici bir sahne olan Lale’nin evlerindeki havuzda yüzdüğü sahneyi hatırlıyor musunuz? Havuz metaforu Lale’nin ailesiyle arasındaki ilişkiyi temsil ediyor esasında. Lale o sahnede havuza atladıktan sonra bir sıkışmışlık görüyoruz havuzun derinliklerinde yaşadığı. Ardından sıkıştığı şeyin havuzdan ziyade bir televizyon olduğunu görüyoruz. Sonrasında ise ‘birisinin’ o ekranı kırıp Lale’nin kurtaran kişiye sarıldığı sahneyi görüyoruz. Bu sahnenin ardından Lale’nin ailesiyle olan ilişkisinin değiştiğini görüyoruz. Yani aslında o sahne, Lale’nin ailevi ve özel konuları hakkında bir kırılma noktası!

Gelecek yazılarda görüşmek dileğiyle, yorumlarınızı paylaşmaktan çekinmeyin. Geri bildirimlerinizi heyecanla bekliyoruz!


Yazan: Psk. İrem Asya Şallı ve Psk. Taki Birkan Çavuş

1.447 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page