top of page

İki Kez Aynı Irmakta Yıkanamıyor Olmanın Dayanılmaz Ağırlığı (!)

  • Yazarın fotoğrafı: Psk. İrem Asya Şallı
    Psk. İrem Asya Şallı
  • 24 Mar 2023
  • 5 dakikada okunur

Adım adım değişiyoruz, her geçen gün. ‘’Hayatta değişmeyen tek şey değişimdir’’ diyor Heraklitos… Sahiden de öyle, hiçbir şey ne aynı ne de sabit kalmıyor. Sonu belirsiz ve geleceği öngörülemez bir değişim bu: Yarınımızı da bilmiyoruz beş dakika sonramızı da… Böyle düşününce korku da adım adım işliyor her hücremize, yakın dostu kaygı eşliğinde. Belirsizlik bizi korkutan ve kaygılandıran bir gerçektir ve onunla yaşamayı öğrenmek, onunla baş edebilmek çok zordur. Onu bir düşman olarak gördüğümüz müddetçe de bu belirsizlik ile olan savaşımız hiç bitmez...


Kimi zaman değişimlerden korkarız fakat kimi zaman değişimleri içten içe isteriz. Önemli olan bu değişimleri bizlere en çok öğrenimi kazandıracak ve mümkün olduğunca da keyifle yaşayacak şekilde deneyimleyebilmektir. Çaba göstermenin kilit nokta olduğunu biliyor olsak bile akıntıya karşı çaba göstermekle akıntıyı reddettiğimizi, akıntının farkına varmadığımızı bilemeyebiliriz. Bazen, yaşarken önce durup yaşadıklarımızı fark etmemiz ve ne yaşadığımızı anlayabilmek ve anlamlandırabilmek, ondan sonra çaba göstermemiz gerektiğini içinde bulunduğumuz savaşı kazanma telaşımızdan göremeyebiliriz...


Öncelikle değişimi kabul etmemiz ve hayatımıza olan yapıcı etkisini anlayabilmemiz gerekiyor çünkü değişime karşı kürek çekmek öfkemizi ve vücudumuzdaki tüm gerilimi arttırıyor. Kaçınılmaz olanın karşısında o kürekleri akıntıya karşı çekmektense tüm cesaretimizi toplayarak akıntıyla iş birliği yapmamız gerekiyor. Çünkü ancak değişimi benimseyerek bize ve hayatımıza neler kattığını görebiliriz. Ancak bu şekilde karşımıza çıkan fırsatların farkına varabilir ve ruh sağlığımızı koruyabiliriz. Büyüklerimizin dilindeki ‘’her şerde bir hayır vardır’’ sözü, Ataol Behramoğlu’nun ‘’Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var’’ şiiri, psikolojinin ‘sosyal öğrenme’ kavramı ve daha niceleri… Her dalda, her dilde ayrı adlandırılsa, farklı söylemlerle karşımıza çıksa da anlattıkları şey birdir. Konunun özü de işte tam olarak odur:


‘’Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi

Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten

Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği


İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne

Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa

Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır

Kopmaz kökler salmaktır oraya


Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını

Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin

Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara

Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin


İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine

Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına


İnsan balıklama dalmalı içine hayatın

Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına


Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar

Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın

Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu

Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın


Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle

Çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı

Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına

Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:

Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına

Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır

Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana’’

(Ataol Behramoğlu-Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var)


Değişimi olumsuz olarak gördüğümüz anlarda kaygı ve umutsuzluk varlığımızın her köşesini işgal eder. Bu durumda yapabileceğimiz tek şey kendimizdeki olumlu ve güçlü yanları fark etmektir. Güçlü yanlarımızı değişimle birlikte ele aldığımızda yaşadıklarımıza uyum sağlama süreçlerimiz çok daha az sancılı geçer. Güçlü yanlarımızı görmek kimi zaman, özellikle kriz anlarında, çok zor olabilse de bu gibi anlarda dostlarımız, ailemiz ve ihtiyaç duyduğumuz noktada bir uzman desteği bizlere çok yardımcı olabilir. Bugüne kadar yapılmış olan tüm araştırmalar göstermiştir ki uyum sürecini kolaylaştıran en büyük etkenlerden biri psikososyal destektir. Bazı zorlayıcı dönemlerde kendi başımıza mücadele etmek başka dönemlerde ise psikososyal destek tarafından sarıp sarmalanmak bizlere iyi hissettirebilir. Her insanın ihtiyaç duyduğu destek birbirinden farklıdır. Bireysel olarak ihtiyaç duyduğumuz destekler de hayatımızın her döneminde farklılaşır. Araştırmalara bakıp kişisel çözümlerimizi bir reçete gibi elimize alamıyor olmamızın sebebi de budur. Araştırmalarımızın ardından çaba göstereceğimiz noktada kendimizi keşif deneyimimizle, bize uygun olduğunu tespit ettiğimiz baş etme yöntemlerini hayatımıza dahil etmemiz gerekir. Kapımızı çalan değişimlerde ilk olarak şok yaşamamız doğal ve olağandır. İlk şokun ardından kendimize zaman vermeli ve uyum süreci için kendimize uygun olan baş etme yöntemlerini uygulamaya başlamamız gerekmektedir. Biraz cesaret ve esneklik ile olumsuz görünen değişimlerin arkasında saklanan fırsatları görebiliriz. Hayatımızın dümeni bizim elimizdedir. Beklenmeyen değişimleri karşılayabilmek, gerek duyduğumuz değişimler için yola çıkabilmek de bizlere bağlıdır. Bu yolculukta değişimin doğal ve gerekli olduğunu, değişmeyen tek bir şeyin dahi olmadığını bilmek gerekir. Peki, tüm bu değişimlerle baş etme kapasitemizi belirleyen şey nedir?


Cevap, psikolojik sağlamlık.


Psikolojik sağlamlık, bizleri zorlayan olaylarla, öngöremediğimiz zorlayıcı deneyimlerle baş edebilmemiz, tüm bunlara uyum sağlayabilmemiz yani esnekliğimiz; aynı zamanda da duygularımızı kontrol edebilmemiz ve kendimizi iyileştirebilmemiz için sahip olduğumuz bir nevi gücümüzdür. Psikolojik sağlamlığımız ne denli kuvvetli olursa bizlerin de baş etme gücü o derecede yüksektir. Psikolojik sağlamlık geliştirilebilir bir özelliktir. Geçmişte neler öğrendiğimize dönüp bakmak, hangi becerileri geliştirdiğimizin farkına varmak, sosyal bağlar kurmak, mümkün olduğunca deneyim edinmek, bedensel sağlığımızı iyileştirmeye yönelik aktiviteler yapmak gibi ruhumuza iyi gelecek aktiviteler gerçekleştirmek, mükemmeliyetçilikten uzaklaşmak, yaşamımızı kendimiz için anlamlı kılmak, duygulara ve değişime direnmeyip onlarla işbirliği içerisinde olmak psikolojik sağlamlığımızı geliştirmenin yollarından bazılarıdır.


Genç bir ağaç yaralandığında o yaranın etrafında dolaşarak büyür. Ağaç büyümeyi sürdürürken söz konusu yara ağacın gövdesine oranla nispeten küçülür. Uzayan dallar ve büyüyen gövde yaralanma ve engellerin zamanla üstesinden gelindiğini bize anlatır. Ağacın geçmişin çevresinden dönüp dolaşarak büyüme biçimi, onun o eşsiz karakterine katkıda bulunur, der Prof. Dr. Peter Levine. Değişim nasıl ki hayatımızın değişmeyecek bir gerçeğiyse bizlerin gelişip değişeceğimiz de yine değişmeyecek benzer bir gerçektir.


Biz insanlar, her gün tam olarak kim olacağımıza dair son halimize ulaşmak ister, kimi zaman da ona ulaştığımızı düşünürüz fakat bu bir yanılgıdır. Bizler var olduğumuz sürece her gün değişmeye devam ederiz. Geleceği zihnimizde tasarlama yeteneğine sahip olsak da geçmişi daha iyi anımsayıp geleceği tam olarak değerlendiremiyor olmamızdan kaynaklı bir yanılgıdır bu. Harvard Üniversitesinden Daniel Gilbert’in yaptığı bir araştırmada da bu yanılgı açıkça görülmüştür: Araştırmada katılımcılara en iyi arkadaşları, en iyi tatilleri ve en sevdikleri spor takımları ile müzik gruplarını sormuştur. İlk soru bu konularda günümüzde olan tercihleri, ikinci soru on yılda bu tercihlerinin değişip değişmeyeceğine dair öngörüleri ve son soru da son on yılda bu tercihlerinde yaşadıkları değişimler ile ilgilidir. Araştırmanın sonucunda gelen yanıtlar, katılımcıların hayatında son on yılda köklü değişiklikler olsa da gelecekte böyle bir değişim beklemedikleri yönündedir. İşte bu araştırma bizlerin geçmişimizi zihnimizde ne kadar kolay canlandırdığımız, geleceğimizi ise zihnimizde canlandırmakta ne kadar zorluk çektiğimizin adeta bir kanıtıdır.


Peki, değişimler neden olur?

Toplumsal değişimleri bir kenara alacak olursak bireysel değişimlerin üç temel nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Bu faktörlerden ilki travmalar, ikincisi geri bildirimler ve sonuncusu da bir uzman eşliğinde gerçekleştirilmekte olan psikoterapi sürecidir. Travmalar hakkında gün geçtikçe daha çok bilgi ediniyor ve etkilerinin daha çok farkına varıyoruz. Çevremizden aldığımız geri bildirimlere karşı ise savunmaya geçerek ya da sakince dinleyerek, reddederek ya da kabul ederek, göstermelik bir şekilde uyum sağlayarak ya da gönülden kabul ederek karşılık gösterebiliyoruz. Son faktör olan psikoterapi süreci için ise geçmişe baktığımızda çok daha fazla ilerlemiş olsak da halen daha psikolojik destek almak konusunda bazı tabularımızın olduğu aşikâr. Dilerim bu tabuların ortadan kalktığı, erişilebilir psikolojik desteğin her geçen gün daha çok arttığı hem bireysel hem de toplumsal değişimler ile birlikte yaşayıp onlara uyum sağlayabildiğimiz bir gelecekte yeniden geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz hakkında konuşuyor oluruz…

コメント


Klinik Psikolog

İrem Asya Şallı

bottom of page